3 Aralık 2013 Salı

Bazı Gazeteciler ve Değişen Roman Toplumu

(18/09/2012) Herhangi bir yayın organının kadrolu veya anlaşmalı çalışanı değilim. Yani bir gazetenin maaşlı, sigortalı bir elemanı değilim. Mahalli gazete ve dergilerde köse yazısı yazıyorum. Yazdığım her yazı başına da ücret almıyorum. Tamamen amatör bir yazarım. Bundan ötürü gazeteci miyim? Değil miyim? Bilmiyorum. Ama hiçbir zaman yalaka bir yazar olmadım. Ve de olmayacağım. Ben basın mensubu da değilim. Ben sadece bir garip Orhan Veli gibi, bir garip Salih'im.

Fethiye yerel gazetelerden birinin sahibi ve genel yayın yönetmeni ve de editörlerinden biriyle Ak Parti'nin Aksazlardaki geleneksel yemeğinde rastlaştık. Selam verip el sıkıştık. Yemekten epeyce bir zaman sonra yine büyük editör ile camcı Birol'un dükkânının önünde ikinci kez rastlaştık. Beni Camcı Birol'a gösteriyordu, işaret ederek.

—Çok ayıp ettiler.

Meseleye müdahil oldum ve sordum

— Beyefendi mesele nedir?

Boş ver deyip geçiştirdi. Ama zorla da olsa ağzındaki o baklayı almaya kararlıydım.

—Lütfen konu neyse söyle.

—Ak Parti'nin yemeğinde bulunmanız size yakışıyor mu?

—Peki, sizin o yemekte bulunmanız size yakışıyor mu?

—Ben gazeteciyim.

Tabii ki sen gazetecisin. Senin gibi gazeteciler cesurdur, kahramanlıkta sınır tanımazlar. Her beleş yemekte de sınır tanımazlar. Senin gibi gazeteciler arkadan küfreder sonra gider adamın yemeğini yer. Sayın Gazeteci sayın yazar umursamadan bunu nasıl yapıyorsun? Nasıl beleş yemek yiyorsun? Gazeteci tarafsız olur, herkesin ideolojisine saygı duyar. Gazeteciyim diye Roman toplumunu küçümsemez. Roman toplumunun nereye gideceğine, ne yapacağına karar vermez. Böbürlenmez. Ayrıştırmaz.

Bu nedir biliyor musunuz? İste bu Roman olarak yaşamanın gaddar ve acımasız ayrışmasıdır. Sizinkiler ile bizimkilerin ötekileştirilmesidir. Siyasi parti yemekleri sizinkilere serbest bizimkilere yasak. Ayıptır. Romanlar bugüne değin siyasette bir araya gelemedi. İste bu nedenledir ki romanların ekonomik, kültürel ve istihdam konularında kalkınmalarını sağlayacak hakları hiçbir zaman olmadı.

Seçimlerde hangi partiye oy kullanacakları önceden belirlendi. Oy oranlarını umut ettikleri sayılara ulaşmayan beceriksiz politikacıların günah keçileri oldular.

Eğer ayakkabıcı boyacısı ise boyacı sandıklarını topladılar. Eğer seyyar satıcı ise eşyalarına el konuldu. Eger milli piyangocu ise tahta tezgâhları kaldırıldı. Eğer zanaatkâr ise restoranlarda zanaatlarını icra ederek ekmek parası kazanmaları engellendi. Ama bugün Roman toplumu içinde Roman dinamikleri var.

2–3 üniversite bitirenler var. Vali, kaymakam, albay var. Yazarlar var. Çizerler var. İş adamları var. Bugüne değin yüzyıllar boyu Çingenelerin yaşam tarzını, biçimini ahlaki durumunu hep Gonca yazarlar (Roman olmayanlar) yazıp çizdi. İnanılmayacak kadar iftiralar ve ahlaksızlık hep Çingenelerin üzerine yapıştırıldı. Kendini egemen zannedenlere hep temiz, yüzü ak işler kalsın diye bunu yaptılar. Çingeneleri Çingene olmayanlar yazar fikri hep sabit kaldı. Bugün birçok yazar çıktı Çingenelerin içinden. Çingenelere atılan iftiraları silmek için. Ali Mezarcıoğlu diye genç bir kardeşim çıktı. Çingenelerin bakış açısını değiştirdi. Değer yargılarını bizzat kendisi inceleyerek araştırarak yazdı. Çingene ve Çingene olmayanların özünde insanlığın ayrılmaz iki unsuru olduğunu ortaya koydu. Çingenenin neden Çingene, Goncanın neden Gonca olduklarının resmini çizdi.

Çingenelerin ve Goncaların aslında öz kardeş olduğu tezini ispat etti. Bir atadan geldiklerini, binlerce yıl önce birbirinden ayrı düştüklerini iki evrensel millet olduklarını yazdı. Şunu anlamak zorundayız; Romanlar da Âdem ile Havva'nın çocuklarıdır.

Sizlerle biz kardeşiz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder